Çarşamba, Ekim 29, 2008

Ekose Yelek


Pazarda bu örme ekose kumaşı görünce bayılmıştım. Siyah üzerine yeşil ve mor çizgilerden ekoseler oluşuyor.

Önce bu kumaştan kaban gibi birşey yapmayı düşündüm. Kalıplara bakarken kasım 2007 Burda sayısında basit bir kalıp buldum. Ön, arka ve kapüşon beraber biçiliyor sonra da kollar ekleniyor. Yani sadece iki parçadan oluşan bir kalıptı. Biçerken kumaşın zorluğu ortaya çıktı. Tok gözüken kumaş biçerken kayıp gitti. Ayrıca kestiğim yerden inanılmaz iplikleri attı.
Neyse ben yine de dikmeye başladım. Ön, arka ve kapüşonu birleştirip ilk parçayı bitirdim. Ama kolları takınca inanılmaz kötü oldu. Sanırım bu kalıp daha sert ve tok kumaş istiyordu. Örgü kumaş omuzlardan aşağı sarktı. Ben de kolları taktığım gibi söktüm, yelek haline getirmeye karar verdim.
İçine siyah poplinle astar döndüm. Kol ağızlarını pervazla bitirdim. Boyunu biraz kısalttım ve beline bir kemer hazırladım. Sonunda böyle birşey oldu.
Uzun zamandır diktiğim en spor giysi herhalde.

Pazartesi, Ekim 27, 2008

Gri 80ler Elbise



Son dikiş ürünüm 80 model bir elbise oldu. Patronu 1980 Ekim Burda dergisinden. Yakasını hakim yaka yaptım. Düğme patına, kol ağzına ve yakaya gümüş dantel şerit geçirdim. Düğmeleri aynı kumaştan kaplattım ve biritli olarak yaptım.
Kol  bitişini bol bıraktım. Bitiminden bir karış geriye lastik geçirdim, böylece fırfırlı gibi oldu. Ama kolun bütünü fazla bol gibi oldu.  
Kemersiz pek kullanabileceğimi zannetmiyorum, sanki pek hoş olmuyor sade olunca.
Pembe Hırka : Boyner
Gri fitilli çorap : Penti
Siyah postal botlar : Oxs (Deriden)

Cuma, Ekim 24, 2008

Fontana Gelin Taçları




Düğün öncesi yazılarımı okuyanlar hatırlayacaklardır, gelin tacımı Emel Toprak hazırlamıştı. Soran arkadaşlara da internet sitesinin hazırlanmakta olduğunu söylemiştim. Bugün Emel abla bir yazıma yorum yazmış, baktım ki internet sitesi yayında.
Siteye ilk girdiğinizde sizi tanıdık bir gelin karşılayacak, Ayrıca gelin taçlarında Emel ablanın bana hazırladığı taç da T121 LACHEEN ismiyle gözüküyor.
Eğer siz de düğününüzde özel yapım bir saç aksesuarı kullanmak istiyorsanız, siteye bir göz atmanızı öneririm :
www.fontanatiara.com

Kendin Yap : Kolay Salaş Hırka Yapımı


Bu sezon uzun ve dökümlü hırkalar çok moda. Birçok mağazada rastlamak mümkün. Benim de füme rengi ince bir triko kumaşım vardı, ondan bu hırkayı yaptım. Kalıbı aşağıda çizdiğim resimdeki gibi oluyor. Ben hazır kalıpları altlık olarak kullandım. Aslında oldukça basit olduğu için kendiniz bile kalıp çıkarabilirsiniz.Kullanacağınız kumaş mutlaka ince ve dökümlü olmalı. Jarse, yünlü jarse, triko veya ince örme kumaşlar idealdir.
- KOL : 2 adet kesilecek. ◊ Herhangi bir düz kol kalıbını kullanabilirsiniz. Veya kendiniz oluşturabilirsiniz.
- ARKA : Kumaş katında 1 adet kesilecek. ◊ Herhangi bir arka parça kalıbı işinizi görür. Kesikli çizgi arka ortayı göstermektedir.
- ÖN : 2 adet kesilecek. ◊ Dikdörtgen bir parçanın bir köşesinden kol oyuğu kesilmiş halidir. A uzunluğu yakanın ne kadar sarkmasını istediğinize bağlıdır. ( 60 cm gibi alabilirsiniz.)

YAPIMI :
Ön ve arka parçaları yanlardan ve omuzdan birleştirin. Kolu dikip yerine takın. Bu kadar…
Benim kumaşım kesilince atmayan bir kumaş olduğu için kenarlarını açık bıraktım. (makine veya sürfile geçmedim.)  
Bu hırkanın birkaç kullanımı var. Serbest bırakabilir ve kemer takabilirsiniz veya bir ucunu omuzunuza atıp drapeli halde kullanabilirsiniz.

Perşembe, Ekim 23, 2008

Singer Dikiş Rehberi Kitabı


Bundan bir süre önce bir yazıma bir arkadaşımız yorum yazmış ve Singer dikiş rehberi isimli bir kitaptan bahsetmişti. Sonra ben bu kitabı D&R’da gördüm, fiyatı 40 ytl idi. Daha sonra alırım dedim bıraktım. Dün de internette gezinirken bu kitabı arattım, birkaç yerde çıktı. Bir alışveriş adlı sitede ise en ucuz fiyata buldum : 25 ytl. Kargo ile 30 ytl ye aldım, bugün de elime ulaştı.Dikişle ilgilenenlere tavsiye ederim. İçinde temel dikişlerden, penslere, nervürlere kadar her konuyu çok detaylı ve resimli şekilde anlatıyor.
Burda dergisini alanlar bilir, bazı sayılarda bir tekniği anlatır. Mesela pantolonlarda biyeli arka cep nasıl yapılır gibi. Bu kitapta da o şekilde birçok konu var. Örneğin yaka diye konu var, bütün yaka tipleri, kordonla nasıl dönülür, hem pervaz hem kordon nasıl koyulur gibi.
Neyse çok anlattım galiba, ben incelemek için çok sabırsızlanıyorum da.
Resim biralisveris.com websitesinden alınmıştır.

Pazartesi, Ekim 20, 2008

Kendin Yap : Bambu Ayna



 Yılan hikayesine dönen antredeki bambu aynayı sonunda geçen hafta bitirip asabildik. Lütfen bu aynaya normal bir ayna gibi bakmayın, altı ayda benim ve eşimin tarafından yapıldı. Aslında daha planlı davransaydık bir haftada falan bitirebilirdik ama işte ancak bitti.
Şimdi ilk sorun bambuların nasıl kesileceğiydi. Evde testereyle kesmeyi denedik beşinciden sonra kolumuz koptu. Ara sokaklarda bir marangoz bulduk ona kestirdik. Yapıştırdıkça baktık ki yetmeyecek, Koçtaş’ tan birkaç tane daha aldık. Sonra onları kestirmek için baya zaman geçti. Neyse kestirdik yapıştırdık. Bu sefer ayna çok ağır olduğu için nasıl asacağımızı bilemedik. Sonunda çok sağlam bir şekilde asmayı başardık.

Aslında gayet basit : marangoza yaptırılan mdf den bir ayna çerçevesi, bitki destek çubuğu diye satılan bambular, sıcak silikon. Bu kadar basit ama bu kadar uzun s

Pazar, Ekim 19, 2008

Annemin Islak Keki


Bugün yemek yapma günümdü. Haftaiçi çok yorgun eve geldiğim için yemek işi bile zor geliyor. Ben de bugünden yapabildiğim kadarını hazırlayıp haftaiçi daha az şey yapmayı amaçlıyorum. Bugün karnıyarık hazırladım (bir tek pişmesi kaldı) peynirli börek yaptım. Kalan yufkadan da sosisli ve kıymalı olarak sigara böreği gibi sarıp buzluğa attım.
Bir de tamamen kendi kek sevdamın esiri olarak kek yaptım. Annemin ıslak kekini daha önce denemiştim ama onunki gibi yapamamıştım. Son gittiğimde beraber yaptık da öğrendim. Püf noktası kekin içine süt veya yoğurt konulmamasıymış. Böylece daha uzun süre sertleşmeden kalabiliyor.
Malzemeler :
- 3 yumurta
- 1/2 bardak toz şeker
- 1/2 bardak sıvı yağ
- 2 elma
-2 havuç
- 1 tatlı kaşığı tarçın
- 1/2 paket kakao
- 1 avuç ceviz
- damla çikolata
- 1 paket kabartma tozu
-1 paket vanilya
- aldığı kadar un
Öncelikle yumurta ve şekeri iyice çırpıyoruz. Yağ ekleyip çırpmaya devam ediyoruz. Elma ve havuçları rendeliyoruz. Tüm malzemeleri karışıma ekliyoruz. Karışım biraz vıcık olmalı. Yağlanmış kalıba döküp önceden 150 dereceye ısıtılmış fırına atıyoruz. 25-30 dakikada pişiyor. ,
not : ben tuz, şeker ve yağ konusunda cimriyimdir. Eğer şekerli ve yağlı seviyorsanız miktarı arttırabilirsiniz.
Afiyet olsun 

Cuma, Ekim 17, 2008

bir güzellik


Dün şantiyeyi dolaşırken otların arasında kırmızı birşey çarptı gözüme. Yakınlaşınca baktım ki minik bir uğur böceği, günümü güzelleştirdi desem yeridir o küçücük böcek. Ustalar falan garip garip bakarken eğilip fotoğrafını çektim. Çok güzel değil mi
İşim yoğunlaşmaya başladı bile. Autocad’ ime, 3ds max’ ime kavuştum. İşyerinde bilgisayarın başına oturduğumda dışarıyı görebiliyorum, önümüzde birkaç ağaç var. Bütün gün güvercin ve kargalar gelip gidiyor. Yani şehrin göbeğinde çalışıyorum ama kuşları görebiliyorum. Sonuç olarak hala alışma sürecindeyim, ev işlerini bırakmış durumdayım baya yorgun dönüyorum çünkü. Herhalde bir-iki hafta sonra düzenimi oturtabilirim diye düşünüyorum.

Salı, Ekim 14, 2008

yeni iş


Başladığım işimle ilgili merak edenler olmuş, sağolun arkadaşlar. Bugün ikinci günüm, genel olarak oldukça memnunum. Bir erken kalkmaya bir de sabah trafiğine alışmam gerekiyor. Aslında sandığımdan daha rahat kalkıyorum, bir hafta sonra daha iyi olurum.
İşim henüz çok yeni olmamdan dolayı çok yoğun değil ama buradaki arkadaşlar çok yoğun çalışıyorlar. Ben de bir süre sonra öyle olacağım sanırım. Bunun dışında tasarım ağırlıklı çalışacağım gibi gözüküyor.
Akşamları birşey dikiyorum daha işi var ama bitince çok güzel olacağını düşünüyorum bakalım. Bitince hemen fotoğraflayıp koyacağım.
Şimdilik bu kadar görüşmek üzere.

Cumartesi, Ekim 11, 2008

Sonbahar Pembesi


Yazın kulladığım o parlak pembeler yerini yavaş yavaş daha pastel pembelere bırakıyor. Yani yağmurlu havayla beraber grileşiyor renkler de. Gerçi yağmuru çok seviyorum bu ara,  yağdıkça ben mutlu olarak bakıyorum camdan dışarı.
Bu hafta da pembe şifon bir tunik diktim. Kalıp olarak pembe-yeşil tunik kalıbını kullandım. Tabi birkaç değişiklik yaptım :
- Kollarını uzattım, kol ağızlarına iki sıra lastik geçtim.
- Ön kısmına fırfır koydum ve biritle düğmeler kullandım.
- Göğüs altındaki lastiği bele indirdim.
Sonuç böyle oldu :
- Gri yelek : Peacocks
- Kolye : Peacocks
- Gri stretch jean : ICHI Jeans
- Gri Bot : Peacocks
(Peacocks’u ucuz olduğu için çok seviyorum )

Çarşamba, Ekim 08, 2008

iş görüşmeleri


Birkaç gündür iş görüşmelerine gidip duruyorum. İyi geçenler de var, kötü geçenler de. İnternette “iş görüşmesine giderken ne giymelisiniz, nasıl davranmalısınız” gibi birçok makale var. Ama işverenler için hiç yok. Ben yazayım dedim (işverenlerin hiçbirinin dikkate alacağını sanmasam da)
- İş görüşmesine gelenlere bir “merhaba” ve tebessümü çok görmeyin.
- Bütün görüşme boyunca önünüzdeki kağıtalara (bu cv olsa da) bakmayın.
- Karşınızdaki kişi konuşurken en azından bakın, dinlemiyorsanız da dinler gibi yapın.
- Ve lütfen randevu saatinde görüşmeyi yapmaya çalışın.
Benim şu beş-altı görüşmede yaşadıklarım aslında bunlar. Bir kere bile gülmeyen asık suratlı insanlar, on dakika erken gittiğim görüşmeye randevu saatinden yarım saat de geç alınmam, konuşma boyunca birkez bile yüzüme bakmayan işverenler.
Tabi şöyle de bir gerçek var, iş görüşmesine giden kişi bu tarz davranışları da bir bakıma kabul etmiş sayılıyor. İş görüşmesine geç giderseniz o işe alınmayacağınız kesindir ama iş görüşmesine saatinde gidip baya uzun süre bekletilirseniz, kapıdan çıkıp gitme hakkınız var mıdır? Siz özenli bir şekilde, kıyafetinize çeki düzen verip gittiğinizde karşınızdaki kişi en paspal haliyle, saç baş bir yerde sizi içeri alırsa ona “bu halin ne”demeye hakkınız var mıdır? Veya o size önceki işinizde neler yaptığınızı anlattırıp lafı “deneyimiz eksik” e getirirken siz onların işlerini beğenmediğinizde “siz de doğru düzgün birşey yapamamışsınız” diyebilir misiniz?
Tabi herkes böyle değil, bir görüşmemde bunların hiçbiri yoktu. Benim özelliklerim de iş için yeterliydi. Bu yüzden hayırlısıyla pazartesi günü işsiz olmaktan kurtuluyorum.

Salı, Ekim 07, 2008

Geçici Saç Boyası


Eskiden saçımın fotoğraflarını koyuyordum ama uzun zamandır koymadığım için yapmış olduğum bir sürü değişikliği de anlatamadım.
Öncelikle küt olan saçımı daha da kestirdim sonra yoğun bir şekilde sarı röfle attırdım. Sarı rengi maalesef kullanamadım. (makyajını beceremedim desem daha doğru olur) Gidip marketten boya aldım kahve tonunda hiç unutmuyorum 4 numara, o kahve simsiyah oldu. ( Koleston’un renklerine pek güvenmeyin derim ben.) Sonra boya boyayı açmaz” kuralını unutup bir kez daha, daha açık bir renge boyadım, bir işe yaramadı. Sonra Loreal’in açıcılı boyalarından aldım, sadece saç diplerimi açtı uçlar yine koyu kaldı. Bu arada alttan röfleler çıkmaya başladı, sarı olmasa bile açık kahve olarak.
En sonunda bir kuaföre gidip “hepsini aynı renk yap” dedim, koyu kahveyi oturttu. Saçımı biraz daha kestirdim. Bütün bu hikaye iki ay içinde gerçekleşti. Saçım hala yerinde ama benim biran önce iş bulmam lazım, bütün bu saçla uğraşmalarımı sıkıntıdan yapıyorum çünkü.
Son boyattığımdan beri saçım iyi durumda (15 günü geçti) ama yıkadıkça röfleler çıkmaya başladı yine. Artık boyatmak da istemediğim için bazı forumlarda okuduğum bir ürün olan geçici saç boyasından kullanmaya karar verdim. Medial Color Trend adıyla sadece For You mağazalarında satılıyor. Bu ara indirimde, 5,90 ytl. Ben de denemek için üç rengini aldım. (Rouge Pulse, Ultra Violet ve Funky Honey)
Bugün de Rouge Pulse adlı rengini uyguladım. Sonucundan da oldukça memnun kaldım, bir kere saçı inanılmaz parlatıyor ve gözükmeyen tonlamaları ışıltılı olarak ortaya çıkarıyor. Üstelik 8-10 yıkamada saçtan tamamıyla çıkıyor.


Amonyak, peroksit veya oksidan içermiyor. Çok güzel kokuyor ve uygularken kesinlikle akmıyor.
-Eğer saçınız açık renk ise ve daha koyu bir renk denemek istiyorsanız,
- Eğer saçınız koyu renk ve daha ışıltılı olmasını istiyorsanız (bazı renkleri kullanmak şartıyla)
bence deneyebilirsiniz. Sonuçta saça hiçbir zararı yok.
Renkleri Loreal’in aynı amaçlı ürünüyle çok benziyor. Sadece isimleri farklı sanki. Bu adreste bulabilirsiniz.

Pazar, Ekim 05, 2008

sade ve hoş


 


Angelina Jolie’nin yeni filmi Changeling’in  New York’taki basın toplantısında çekilen fotoğrafları bunlar.


- Saçlarını baya koyulaştırmış, gözleri daha çok ortaya çıkmış.
- Ne kadar az makyaj var değil mi, en azından görüntü öyle.
- İlk defa bu kadını beğendim, oldukça sade ve hoş.
Hani bir terim var ya “effortless fashion” sözlük anlamı gibi bu haliyle. Çok çaba harcanmış gözükmeden, çok uğraşılmadan şık olmak. Kesinlikle zor bir iş.

Cumartesi, Ekim 04, 2008

Mim: kandırılma hikayem


Aslı beni bir süre önce mimlemişti, ancak yazabiliyorum.
Kandırılma hikayem deyince aklıma çok da birşey gelmedi önce. Sonra Aslı’nın yazısını tekrar okuyunca onun abisi gibi benim de benden bir yaş büyük kuzenim geldi aklıma. Aslında çocukluğumu çok net hatırlamam ama birkaç olay vardır unutmadığım, bu da onlardan biri.
Ben çocukken biz, amcamlar ve babaannem aynı apartmanda oturuyorduk. Üst katta biz, bir alt katımızda amcamlar ve babaannem. Çocukken -nedense- babaannemin evine gitmeye bayılırdık kuzenimle beraber. O eski eşyalar, bir de devamlı kilitli duran oda merak uyandırırdı bende. Ben çok sakin bir çocukken kuzenim inanılmaz haşarıydı. Neyse birgün yine oradayız kuzenimin de en hiperaktif çağı (ya beş ya altı falan yaşımız) aldı eline kibriti “seni de yakacağım burayı da yakacağım” demeye başladı. Çocuk aklımla çok korktuğumu ve hüngür hüngür ağladığımı hatırlıyorum “yakma lütfen” diye. Tabi ki öyle birşey yapması mümkün değildi ama beni korkutmayı seviyordu sanırım. Yalnız şu an bile kibrit yakamıyor olmam o günlerden bana kalan birşey olmalı. Mumları bile ancak uzun ocak çakmakları ile yakabiliyorum.
Ben yine mimlemiyorum, aklına birşey gelen yazsın :)

Cuma, Ekim 03, 2008


Bir önceki yazımda bayramımı kutlayan herkese teşekkürler. Umarım herkes güzel bir bayram ve tatil geçirmiştir. Biz bayramda burada olmayacağımız için ailelerimizin bayramını önceden kutladık. Birkaç gün önceden bayramlaşıp öyle yola çıktık.
Cumartesi sabaha karşı 4′te başladı yolculuğumuz; 8 kişi, 2 arabayla yola çıktık. Gün aydınlanmadan Eskihisar-Topçular feribotuna yetiştik. Sanırım son kalkan feribot bizimkiydi. O kadar fırtına vardı ki denizin suları arabalara çarpıyordu. Neyse ki şoförler dışında herkes yarı uykulu vaziyetteydi de feribot o kadar korkutmadı. Ama şöyle söyleyeyim bizden sonraki feribotlar hava muhalefeti dolayısıyla iptal edilmiş, herkes körfezi dolaşmak zorunda kalmış.
Yol bundan sonra gayet iyiydi. Önce Marmaris’e gidip mutfak alışverişi yaptık sonra Datça’ya doğru devam ettik. Datça’daki arkadaşımızın yazlığına ulaştığımızda saat akşamüstü beş buçuk falandı. O gün çok birşey yapamadık tabi ki.
Ondan sonraki bir-iki gün hava biraz kapalıydı. Yazlığın tam önündeki denize bazı arkadaşlarımız girdi ama ben hafif kırık olduğum için girmedim. Kahvaltı ve öğlen yemeklerini evde yedik. Akşam yemeği içinse genelde dışarı çıktık. (Tabii dört bayan olunca işler kolay bitiyor, yemek yapmak, toplamak da o kadar problem olmuyor. )
Salı günü ise tekneyle gezintiye çıktık. Hava bu sefer oldukça iyiydi. (Yani yaz gibi değil tabi ama az bulutluydu) Denize bu kez ben de dayanamadım. Deniz dışarıdan daha sıcak olduğu için çıkınca biraz üşüyorsunuz, hemen kurulanıp üzerini değişmek gerekiyor. Datça’nın birkaç koyunu dolaştık. Açıklarda tekne baya salladı. Beni denizin tuttuğunu sanırdım meğerse tutmuyormuş. (Datça yollarında araba daha çok tuttu beni)



Akşamına ise Selimiye’de Salih Kaptan’ ın yerinde yemek yedik. Genelde Selimiye’ de herkes Sardunya’yı bilirmiş, burası hem daha uygun hem de güzel bir yer. Deniz kenarında birkaç tahta masadan oluşuyor. Balıkları kıyıda temizliyor, ekmeği kendileri yapıyorlar.


Bugün işe gidecekler olduğu için, (eşim de dahil) perşembe(dün) sabahı 10:30 da Datça’dan ayrıldık. Dört arkadaşımız orada kaldı, onlar cumartesi dönecekler. Datça’dan Muğla’ya kadar virajlı yollardan geldiğimiz için orası biraz kötüydü. Sonra yollar gayet iyiydi.
Çine’de yemek yedik, çöp şişini tavsiye ederim. Bodrum’a giderken de orada yemiştik, çok başarılı bence. Ara ara yol çalışmaları yüzünden tek şeride düşen yolları tankerlerin işgal etmesi dolayısıyla yollar biraz tıkansa da Susurluk’a kadar baya iyi geldik. Saat 17:00 gibi Yörsan’a girip tost-ayran aldık. (Yörsan’dan önce Ulusoy da var oranın da tostu güzel. )Saat yediyi on geçe Topçular sapağına gelmiştik, kuyruk sapağa kadar uzuyordu. Biraz bekledik, baktık ki hiç ilerlemiyor sıradan çıkıp devam ettik körfezi dolaşmak için.
Yanlış karar verdiğimizi Ulaşlı’ya gelince anladık. Yol çalışması için tek şeride düşen yolda kilometrelerce kuyruk bekledik. Gölcük’e kadar adım adım gittik. Bu sırada direksiyon başında deliren insanlar karşı şeritten gitmeye falan başladı. Böyle durumlarda insan kime kızacağını şaşırıyor hakikaten. İnsanların bayram dönüşünde işkence çekeceğini bile bile çalışmaları bitirmeyenlere mi, yoksa saatlerdir yolda olmaktan artık garip yerlere girmeye çalışan insanlara mı. Kaza yapmayı göze alıp karşı şeritten gitmeye çalışanlar vardı, öyle diyeyim. Eskihisar sapağına geldiğimizde saat tam onu on geçiyordu, yani Topçular’dan Eskihisar’a tam üç saatte gelmiştik.
Pazar günü İstanbul’a dönmeyi düşünenler, ne olursa olsun bence Topçular’dan karşıya geçin. Körfezi dolaşmak gibi bir hataya düşmeyin. O yol çalışması bitecek gibi gözükmüyor çünkü.